12 Ağustos 2012 Pazar

Cahit KÜLEBİ

SEVDA BAHÇESİ

Bir gül mahzun durur bahçede
Yaprakları yorgun.
Sen pembe güllerin en pembesi!
Hasta solgun.

Bir gül taze durur bahçede
Yaprakları diri.
Sen beyaz güllerin en beyaz
Sabahlar kadar iri

Bir gül baygın duru bahçede
Yaprakları serin.
Sen sarı güllerin en sarısı
Yağmur gibisin.

Pembe gül hülyandır açılmış
Beyaz gül yanakların,
Sarı gül dağınık saçlarındır,
Ve mahzun kalbin ateş gibi
Yanan dudaklarındır.

*********

RÜZGAR

Şimdi bir rüzgar geçti buradan
Koştum ama yetişemedim,
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.

Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir,
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.

Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.

Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallanmıştır,
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.

Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler..
Toz toprak gözlerine gitmiştir.

Şehirlere uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür,
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.

Şimdi bir rüzgar geçti buradan
Koştum ama yetişemedim,
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.

*********

KAYIP SEVDA

Bir yandan türkü söyler
Bir yandan yürür ağlıyarak,
Sevdası rüzgâr gibi iter
Dere boyunca yalnayak.

Nilüferler gibi solgun Ophelia!
Yanaklarına yapışır saçları.
Açılır etekleri suyun yüzünde,
Seyrederdi söğüt ağaçları.

İnsan kalbi o zamanlar da vardı
Daha küçüktü, daha kırmızıydı ama şimdikinden
Kopardılar kalbini Ophelia'nin
Nilüferler gibi sarardı.

Şimdi de kızlar sokaklarda,
Minnacık eller, ayaklar, saçlar.
Ama nerde onlar, nerde Ophelia
Nerde evvel zaman içindeki aşklar.

Sevdamız kayboldu zamanlarda.
Dişi ceylânla erkek ceylân
Ayrı yönlere koşar gider.
Bir sevişmek kaldı romanlarda.

*********

İSTANBUL

Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra alem değişiverdi
Ayrı su ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra alem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır.

Fakat içimde şarkı bitti.

*********

HİKAYE

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz agaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkiyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

*********

HASRET

Şimdi tarlalarda güneş vardır,
Karlar donmuştur otların uçlarında,
Artık akşamları dinlenemem
Başım avuçlarında.

İçi korku dolu kış gecesi
Hiç yatağın yok mu sıcak!
Dağları dolduran kır çiçeği
Hangi rüzgarlar seni koklayacak!

Saçlarımı kesip rüzgara atacağım!
Ta ki haber götürsün bir gün sana!
İçimde bir şeytan var, diyor ki:
Aklına ne gelirse yapsana.

Ben bu şiiri yazdım atlı talimde
Bulunduğum şehir İstanbul’du.
Ağır ağır kar yağıyordu,
Atımın yelesi bulut renginde.

*********

DOSTLARA TÜRKÜ

Dostlar bilin ki burda
Bir fakir Cahit Külebi
Garaja çekilmiş hurda
Paslanmış kamyonlar gibi
Bekler durur Ankara'da.

Ne kadın, ne aşk, ne kumar
Ne çalismak, akşama dek;
Yüz vermez oldu sokaklar
Bir bardak su, biraz ekmek,
Yaşa yaşadığın kadar!

Gel be dünyalık hevesim
Sokul bir parça yanıma!
Toplasalar çıkmaz sesim
Bütün kızları başıma,
Gelmez elimi süresim.

Hasreti yeşerten, ufak
Ufak esen mavi rüzgâr
Nerde rüyalı ve uzak
Bildir gezdiğim tarlalar!
Dul bir kadın kadar sıcak!

*********

DOST

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

*********

BİLİNMEYEN

O ki bardağa dökülen seraptır
(Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır)

O ki sabah erken bir bahçedir
(Çayir kokusudur, serinliktir, muttur)

O ki esen yeldir kar erirken
(Çigdemdir, agaç çiçeğidir, okşayıstır)

O ki içilen sudur kana kana
(Özlemdir, doymayıştır, kardeştir)

O ki bir yüce ırmaktır akar
(Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir)

O ki maviliği belirsiz denizdir
(Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür)

O ki bir ince kızdır ak tenli
(Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır)

*********

ADAMIN BİRİ

Çifte koştuğun öküzler,
Senin kadar yorgun değil kardaş!
Sen ki kış ve yaz düşünceli
Sen ki kış ve yaz yalınayak!

Ne esnaf ne tüccar ne efendi
Senin kadar değil düşünceli
Senin kadar yorgun değil kardaş!
Sen ki kış ve yaz düşünceli
Sen ki kış ve yaz yalınayak!

Sevmesi sana mahsustur
Yüreğin hükmedince,
Boynun damarları kabararak
Türkü söylersin söyleyince,
En iyi sen gülersin,
Ölürsün öl deyince,
Sana mahsus çalışmak.
Sen ki kış ve yaz düşünceli
Sen ki kış ve yaz yalınayak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder