12 Ağustos 2012 Pazar

Cem KARACA


Hep Kahır

Dur! bırak kaynasın kahvenin suyu,
Bana İstanbul'u anlat nasıldı?
Bana boğazı anlat nasıldı?
Haziran titreyişlerle kaçak yağmurlar ardı
Yıkanmış, kurunurmuydu yine o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak bir güneşle

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste,
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...

Dur! bırak, kalsın, açma televizyonu
Bana istanbulu anlat nasıldı?
Şehirlerin şehrini anlat nasıldı?
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp
Köprüler, sarayburnu, minareler ve halice öv
Diyiverdin mi bir merhaba, gizlice

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...

Dur! bırak, kımıldama, kal biraz öylece n'olur
Kokun istanbul gibidir, gözlerin istanbul gecesi
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gökkubbenin altında ordada beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretinin çölünde sanki bir pınar gibi

İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalanda olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be...

*********

Namus Belası
Düştüm maphus damlarına
Öğüt veren çok olur
Toplasam o öğütleri
Burdan köye yol olur

Ana baba bacı gardaş
Dar günümde el olur
Namus belasına gardaş
Döktüğümüz kan bizim

Biz hepimiz Turhallıyız
Biz Bize benzeriz
Yüz bin kere tövbe eder
Gene şarap içeriz

At bizim avrat bizim
Silah bizim şan bizim
Namus belasına gardaş
Yattığımız dam bizim

Kız gelinim suna boylum
Doyamadan biz bize
Besmeleyle yüzünü açıp
Oturmadan diz dize

Almış kaçırmışlar seni
Çökertmişler ıssızca
Namus belasına gardaş
Verdiğimiz can bizim

Ağam kurban begim kurban
Hallarımı neyleyim
Ne bir eksik ne bir fazla
Hepsi tamam tamam söyledim

Kır kalemi kes cezamı
Yaşamayı neyleyim
Namus belasına gardaş
Yattığımız dam bizim


*********

Oğluma
Gam, keder, elem, tasa, gurbet
Hasret, dertler geçip gider elbet
Bir merhaba, acı kahve, hatır sorma ve
Dostluklar sürer elbet.
Sımsıkı sev sen, sevmeyi
Bazen almadan da vermeyi
İstanbul şehri malın olsa
Ölümden öteye köy yok ya.
Gün olur devran döner,
Akar seller kalır pullar, kavuşuruz
Eser yeller, yağar karlar,
Gelir bahar, açar güller koklaşırız.
Sultan Süleyman'a kalmamış,
Ha babam dönen şu dünya.
Babanın tapulu malı olsa,
Kefenin cebinde yer yok ya.
Papazın eşeğini kovala dur,
Ali'nin külahını Veli'ye uydur.
Aldat dur, aldan dur
Oğlum hayat bu mudur?
İşte ağaç, işte deniz, işte toprak
İşte, hayat budur oğlum...
Başını dik tut, hiç eğme sen
Aklına ve yüreğine güven.
Çağını bil, çağına yakış
Güzelliklerle yarış.

*********

Tamirci Çırağı
gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar.
ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar..
elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları
nerelere gizlesin şu avcum nasırları..

otomobili tamire geldi.dün bizim tamirhaneye.
görür görmez vurularak başladım ben sevmeye.
ayağında uzun etek dalga dalga saçları.
ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları.

bir romanda okumuştum buna banzer bir şeyi.
cildi parlak kağıt kaplı pahalı bir kitaptı..
ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
gene böyle bir durumda tamirci çırağına..

ustama dedimki bugün giymeyim tulumları..
arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı..
gelecekti bu gün geri arabayı almaya.
o romandaki hayali belki gerçek yapmaya..

durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
öylece bakakaldım gözümü ayırmadan..
arabanın kapısını açtım girsin içeri.....
kalktı hilal kaşları sordu..kim bu serseri..

çekti gitti arabayla egsozuna boğuldum.
gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum.
ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları..
işçisin sen işçi kal giy dedi TULUMLARI......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder